26 – 30 Ekim Dedegöl Dağı Tırmanışı Raporu 26 Ekim Akşam saat 22:00’de Esin, Seval, Osman üçlüsü olarak Isparta merkeze gitmek üzere düştük yola. 27 Ekim sabahı saat 07:30’da Mürüvvet Abla ve Cem Abi bizi otogardan aldı ve Eğirdir’de kahvaltı etmek üzere yola çıktık. Eğirdir’de kahvaltı edip son alışverişleri yaptıktan sonra Melikler Yaylası’na doğru düştük yollara. Saat 11:30’da kampımızı kurmuştuk bile. Ancak Osman’da bir inat: “Ben bivaklicam!”. Peki dedik tamam, Seval’i aldı bir kara düşünce “Ocakları ayırdık, şimdi demek ki sıra çadırlara geldi!?”, Osman adeta oyuncakla oynayan bir 5 yaş edasıyla bivak yerini hazırladı. Artık tamamdı. Ufak bir uyum tırmanışı ve Pınargözü mağarasına gezi yaptıktan sonra akşam yemeği hazırlıklarına başladık. Yemekten sonra sabah 04:00’da yola çıkmak üzere anlaştık ve uykuya çekildik. Gece, sağolsun köpekler ve domuzlar bizi hiç yalnız bırakmadılar. Bir yandan “auuuuvvvv”, öbür yandan “gorkgorkgork”. Uyku haram. Hele ki Osman’a…
Bir köpek başına gelip “ne ki bu, bu ne ki, snif snif snif” diye koklarken Osman’ı, uyanan Osman’dan çıkan gürültüyle köpek bir tarafa Osman bir tarafa kaçarken bir sahne. Hareketli bir gece… Bütün acılara rağmen başarılı ve sıcak bir bivak. 28 Ekim sabahı 03:00’de kalktım. O da ne! Yine bulutlar tepemizde dans ediyor. Ilık bir hava var. Aladağlar faaliyetinde yılın ilk karını yedikten sonra bulutlar peşimizi bırakmamış olsa gerek. Hmm’layarak giriyorum çadıra. Cem Abi’nin “aa dediğimiz saatte çıkalım niye yarım saat geç çıkıyoruz canım” ısrarlarına rağmen çıkış saatini 04:30’a aldık. Ve 04:30’da ağırdan başladık tırmanışa. Bulutlarla ve aradan göz kırpan yıldızlarla beraber 5 kafadar, sipariş gibi bir havada yolumuza devam ettik. Tırmanışın üçte birini tamamladığımızda sabah 7 civarı güneş doğdu. Bu Mürüvvet Abla’nın ilk dağ tırmanışıydı, kuşkusuz ki aramızda en heyecanlı oydu. Dağın dibindeki büyük babalara geldiğimizde kahvaltı molası verdik ve 08:00’da buradan hareket ettik. Yaklaşık 1 saat sonra çanağa vardık, 20 dakika molanın ardından saat 10:30 civarı zirveye vardık. Cumhuriyet Bayramı tırmanışımızı da böylece gerçekleştirmiş olduk. Yaklaşık 6 saatlik bol keyifli bir tırmanışın ardından hayatımızın en uzun zirve keyiflerinden birini yaptık ve 5 terbiyesiz olarak zirvede tam bir saat kahvaltı ettik. 11:30’da geçtik inişe. Ufak tefek “aslında burası düz canım, buradan sonra bir şey kalmadı zaten” telkinleriyle saat 16:30’da kampa geldiğimizde Cem Abi’nin sözleri hala kulağımda yankılanıyordu: Evet canım tabi! düz gidiyoruz, buralar hiç iniş değil, bu ayaklar da ağrımıyor zaten! Yinede kampa geldiğimizdeki mutluluk tadından yenmiyordu. Kutlamalarımız ve akşam yemeğinin ardından ben baş tavuk olarak uykuya geçtim. Çadırın dışındaki tatlı gülüşmeler arasında uykuya daldım. Sabah mükellef bir kahvaltının ardından Cem Abi ve Mürüvvet Abla saat 10:30’da İstanbul’a gitmek üzere yola çıktı. Ben, Seval ve Osman eğitim grubunu beklemek üzere kampta kaldık. Eğitim grubu saat 13:00’de kampa geldi. Kamp yeri kurulumu sağlandıktan sonra DağTrek’in 3. Yıl kutlamasına gelemeyen Cengiz arkadaşımız bir anda bir pasta çıkardı. O nesi bir anda şenlik ortamı! Mumlar üflendi, pastalar kesildi, 3. Yaş bir daha kutlandı. Pastalar yendikten sonra eğitim grubunu ben, Seval ve Adem Hoca alıp batonla yürüyüş eğitimi, kerteriz alma ve uyum tırmanışı için yürüyüşe götürdük. Deneyimli ekip ise Osman’la beraber Pınargözü Mağarası’na doğru yürüyüşe çıktılar. Kampa tekrar döndüğümüzde saat 16:30 olmuştu. Burada Adem Hoca çadır düzeni ve uyku tulumunun nasıl kullanılacağı ile ilgili bilgileri verdikten sonra eğitim grubunu akşam yemeklerini yemeleri için serbest bıraktık. Kesin sessizlik 21:00, kalk 02:00, yola çıkış 03:00. Öyle bir uyumak ki! Kamp kalabalıklaştığından ne bir köpek ne bir domuz ziyareti… Sonuç olarak gece 01:00’da açtım gözlerimi. Derin bir sessizlik kampta, herkes uyuyor, orta karar bir rüzgâr var. İki gün öncenin aksine yıldızlar pırıl pırıl, rüzgâr bütün bulutları dağıtmış. Bugünkü rüzgârlı bir tırmanış olacak, yaklaşık 50km/h. Kimse kalkmadan sessiz bir kahvaltı… Belki benim ocak birilerine lazım olur. Saatler bu sene geri alınmayacak. Cep telefonlarından saati geri alanlar, almayanlar, otomatik alanlar, hem geri alıp bir de saati otomatik geri alınanlar. Ortalık karmakarışık. Yaygın olarak kol saati kullanımı bırakıldığı için herkesi uyandırmak benim kol saatine kaldı. Böylece saat 01:50’de kampı kaldırdım. İçime mi doğmuş ne su kaynatırken kamptaki ocaklardan biri patlak verdi. Emektar MSR’ım bir kez daha koşarak yetişti imdada. Emektarlar candır. Buradan bir kez daha anayım. Saat 3:00’da ufak tefek hazırlanmalar dışında 7 kişilik deneyimliler ve 14 kişi eğitim ekibi kampın yanında hazırdık. 2 kişi de kampta kalacaktı. 03:07’de ben deneyimli ekibi alarak çıktım yola. İki dakika arkamdan da Adem Hoca eğitim ekibi ile çıktı. Eğitim ekibi daha yavaş ve sağlam adımlarla geliyor. İlk rampada aramız yaklaşık 30 dakika açıldı. Karanlıkta kafa lambaları, uzaktan minik birer yıldız gibi görünüyorlar. Üst baş hafifletmek için durduğumuzda bizim ekipten bir kişi eğitim grubuna katılmak üzere rota üzerinde kaldı. Böylece 7 kişi kaldık. İlk rampayı aştıktan sonra vadi karşısında bir sırtta apaçık rüzgarın önünde kaldık. O hafifletilen üstler pek tabi geri giyildi. Kapıyı aştıktan sonra arkamızdaki minik ışıltılar kayboldu ve dağın karanlığında sessiz sessiz tırmanmaya devam ettik. Rüzgar da hiç eksik etmedi sağ olsun kendini. Git git bitmez, s.çtın mavisi gelmez(bkz: https://eksisozluk.com/sictin-mavisi--1246521). Saatler geri alınmadığı için gün geç doğacak. Bu hızla gidersek gün doğmadan zirveye varcağız endişesiyle çanağa giden rüzgarlı rotaya girmeden önce büyük babaların olduğu yerin biraz altında bir siper bulup 35 dakika kadar uzun bir mola verdik. Eğitim ekibi yaklaşık 1 saat arkamızdaydı. Tekrar koyulduk yola, artık hedefimiz çanak. Rüzgâr adım atarken yer yer ayaklarımız yerden kesiyordu. Bize normaldi durum ancak eğitim ekibini zorlu koşullar bekliyordu. Rüzgar durumunu Adem Hoca’ya haber verdim. Çanağa vardığımızda ise hala gök aydınlanmamıştı. Işıklarımızı kapatıp yıldızları izledik. 10 dakika sonra s.çtın mavisi bizi karşıladı. Biz de düştük yeniden yola. Güneş ışıklarını gösterdiğinde hafiften bir sis geldi. Rüzgârın da etkisiyle başımızın üzerinde dönüp duruyordu. Orta karar bir hızda yürüyerek zirvenin altına kadar geldik. 30 Ekim sabahı saat 7:00’da zirvedeydik. 2 gün içinde DağTrek’ten 2. ekip zirvedeydi. 3. ekip de yolda… Bu muhteşem manzaralı dağa doyamıyorduk bir türlü. Rüzgârdan saklanmak için zirvenin ardına geçip oturduk. Eğitim ekibi ise çanağa gelen yolu yarılamıştı. Zirveden dönüşe geçtiğimizde saat 07:35 oluştu. 08:10’da çanağa geri geldiğimizde eğitim ekibi ile karşılaştık. Soğuktan üşümüşler ama hepsi canavar gibiydi. Adem Hocamla ve ekiple tebrikleştik ve biz inişe geçtik. 08:20 civarı onlar da tırmanışa geçmişler. Adem Hoca çanakta kalmak isteyenleri de bırakmayıp bütün ekiple yola çıkmış. Gece ilk tırmandığımız tepeye geldiğimizde saat 09:00’dı. Zirve buradan görünüyor. Eğitim ekibini zirveye çok az mesafe kala tırmanırken gördük. Tırtıl misali, kopmadan çıkıyorlardı. Telsizle ekibe tebriklerimizi ilettikten sonra inişe geçtik. Saat 09:30’da kamptaydık. Yaklaşık 6 saatlik güzel bir tırmanış oldu. Saat 10:30 civarı eğitim ekibi 15 kişi olarak zirveye ulaştı. Ve böylece iki günde üç ayrı ekip olarak bu tırmanışı gerçekleştirmiş olduk. Kampa en son kişinin dönüş saati 14:30 oldu. Yaklaşık 12 saat rüzgarlı bir tırmanış gerçekleştiren eğitim ekibimizi ayrıca kutluyorum ve Adem Hocama da teşekkürlerimi iletiyorum. Hızlı bir toparlanmanın ardından saat 16:00’da 24 aç dağlı olarak Eğirdir’e doğru yola çıktık. 18:00’da Eğirdir’den de İstanbul’a doğru tekerler döndü. Saat 01:30’da Pendik’e vardık. Beni almaya gelen Faik de kendini araca atıp ekibi tebrik etti. Harika bir faaliyet olmuştu. Her zamanki gibi suratımda aptal bir gülümseme, içimde bir burukluk, aklım dağda evime dönüyordum. Tırmanışa katılan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Fotoğraflar için: https://www.facebook.com/Felis.esi/media_set?set=a.10154241728923710.1073741918.666718709&type=3&pnref=story